Dünya Güncelleme Tarihi: 21 Şub 2018 09:00

Dünyayı gerçekten İlluminati mi yönetiyor?

Kanadalı eski bakan Paul Hellyer, Illuminati’yi, uzaylılar tarafından dünyaya getirilen ve fosil yakıtlara bağımlılığımıza son verecek bir teknolojiyi örtbas etmekle itham etti. Peki Illuminati gerçekten dünyayı yönetiyor mu?

Dünyayı gerçekten İlluminati mi yönetiyor?

*Julian Baggini

Kanadalı eski bakan Paul Hellyer, Illuminati’yi, uzaylılar tarafından dünyaya getirilen ve fosil yakıtlara bağımlılığımıza son verecek bir teknolojiyi örtbas etmekle itham etti. Peki Illuminati gerçekten dünyayı yönetiyor mu? Britanyalı filozof Baggini'ye göre gizli toplulukların gücünü sorgulamak delilik değil...

Şayet Illuminati gerçekse, evrendeki en az gizli kalmış gizli topluluk olması gerekiyor. Kendisini gizli tutmakta o kadar kötü ki, mevcudiyeti, araştırma araçları sadece Google ve renkli bir hayal gücünden ibaret olan insanlar tarafından internetin her alanında ortaya konmuş durumda.

Öte yandan, en son ortaya çıkan ‘muhbir’, her zamanki spor yorumcunuzdan epey farklı. Kanada’nın eski savunma bakanlarından Paul Hellyer Illuminati’yi, uzaylılar tarafından Dünya’ya getirilen ve fosil yakıtlara (kömür, petrol, doğal gaz vb) olan bağımlılığımıza son verecek bir teknolojiyi örtbas etmekle itham etti.

Böylesine fantastik bir donanımına sahip olan kişilerin niçin bu inanılmaz ve kendilerine ait olan alternatif yerine, hâlâ aşırı miktarda bulunan petrol üzerinden para kazanmayı tercih ettiği ise bilinmiyor. Fakat sır dolu ve aşırı güç sahibi seçkinler hakkındaki asıl mesele zaten gizemli olmaları; dolayısıyla, onlardan belki de böyle bir davranış beklenmeli. Belki Illuminati o diğer büyük gizeme, kuantum teorisine benziyordur: Anladığını düşünüyorsan, anlamıyorsun demektir.

Dalga geçmek kolay ama aynı zamanda da rahatlatıcı. Bu açıkça kandırılmış komplo teorisyenlerinden çok daha mantıklı ve akılcı olduğumuzu bilmek iyi. Sorun şu ki; onlar geri kalanımızdan tür bağlamında değil, sadece seviye bağlamında farklı.

İNSAN DOĞASI GİZEM SEVİYOR

İnsanların gizli ve kontrolcü seçkinlerin varlığına inanmasının nedenleri temel insan doğasında yatıyor. Hem tekrarlanan kalıplar hem de irade konusunda sürekli olarak tetikteyiz. Tekrarlanan kalıplara dair bir arayış hayatımızı sürdürmemiz için zorunludur ve olmayan kalıpları var gibi görmenin bedeli, gerçekten de var olan örnekleri ıskalamaktan daha cüzi olabilir. Atalarımız susuz kalan bitkilerin ölmekte olduğunu fark edemeseydi, kendileri de açlıktan ölürdü. Öte yandan, bir keçiyi kurban etmenin yağmur olasılığını artırdığını zannetselerdi, en kötü olasılıkla önemsiz bir miktar eti boşa harcamış olurlardı.

İradenin var olduğunu varsaymak da büyük ölçüde faydalıdır. Başkalarının davranışlarına bir gerekçe atfetmediğimiz sürece, bu davranışları anlayamayız. Fakat ABD’li filozof Daniel Dennett’ın “kasıtlı tavır” dediği hususu benimsememiz, ortada kasıtlı bir amacın var olmadığını bildiğimiz anlarda bile faydalı olabilir. Mesela bitkilerin güneş ışığını “istediğini” veya çiçek açmaya “çalıştıklarını” düşünmek, davranışlarını anlamanın kolay bir yoludur.

Bu temel bilişsel mekanizmalar sorun yarattığı zaman, onları “patoloji” (hastalık) sınıfında nitelendiriyoruz. Örneğin, Pareidolia (sanrı görme ya da aşırı düzeyde benzetme olgusu), kremalı bir bisküvinin üzerinde İsa’nın yüzünü görmek ya da Donald Trump’ın sosyal güvenlik numarasında kıyamet günü emareleri bulmak gibi, rastlantısal verilerde bazı ‘kalıp’lar görmeye yol açar.

DÜNYAYI ANLAMAK İÇİN KAFA YORUYORUZ

Diğer yandan, katı bir akılcı açıdan bakıldığında, söz konusu mekanizmalar daima kusurludur. “Normal” bir kişiyle “pareidolia” yaşayan kişi arasındaki fark basitçe, kalıplara dair aşırı duyarlılığın sorunlu bir işleyişe yol açıp açmamasıdır. Benzer biçimde, hiperaktivite tespiti tıbbi değil, insani bir durumdur.

Dahası, bu temel bilişsel mekanizmaları aşırı kullanmamızın nedeni patolojik kusurlardan ziyade, çoğunlukla tamamen anlaşılabilir arzulardan kaynaklanır. Dünya, kafa karıştırıcı ve karmaşık bir yer. Neredeyse hepimiz ona çeki düzen vermeye çalışıyoruz; sosyal bilimler, ekonomi ve uluslararası ilişkiler gibi araştırma alanlarının mevcut olmasının nedeni de bu. Hepsi de, zaman, zekâ veya çoğumuzun sahip olmadığı bir eğitim gerektiriyor. Dünyayı anlaşılır kılmak için daha hızlı ve kirli yollara sık sık sığınmamıza şaşırmamak gerek.

BAZI ÇEVRELER KOMPLO TEORİSYENLERİNİ ‘ZEKİ’ SAYIYOR

Hellyer’i ve onun gibileri bir kenara atmaktansa, fikirlerimizin aynı zayıf eğilimleri ne oranda taşıdığını idrak etmek daha iyi olabilir. Hellyer’ın belirttiği üzere birçok çevrede, nihai iktidarı “dünyayı gerçekte yöneten gizli bir komplo örgütü”ne atfetmek bir tuhaflık değil, zeka işareti olarak görülür. Bu tabii, bahsi edilen örgüt küresel mali seçkinler, askeri-sanayi işletmeler ve büyük ilaç ya da tarım şirketleri olduğu sürece böyle görülür.

Bu fikirlerin Illuminati ile aynı delilik seviyesinde olduğunu söylemiyorum. Esasında benzerlikleri görmemizi engelleyen şey, farklılıklar. Bu daha küçük ölçekli komplo teorilerinin açık gerçeklere dayanması nedeniyle, insanlar gerçek ve sınırlı gücü görme noktasından hayâli ve mutlak güce kaydıklarının farkına kolaylıkla varamıyor. Her alanda nüfuz sahibi olan yerleşik çıkarlar ile fiilen her yerde kontrol sahibi olanlar arasındaki fark bazı açılardan küçük, bazı açılardan kritik önemde.

DELİLİK DEĞİL!

Tüm bunlardan çıkarılacak hatalı ders, gizli bir gücün uygulandığını gören herkesin deli olduğunu düşünmektir. Bunun yerine hayatımızdaki Hellyer’ları, mevcut düzeni sorgulama ve dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda manipüle etmeye çalışan gizli grupları ortaya çıkarma isteğimiz karşılığında ödediğimiz bedel olarak görmeliyiz. Gerçeği ararken, delilikle flört ederiz. Fakat gizli gücün çok gerçek olduğu bir dünyada, yapılacak tek mantıklı şey de delilikle flört etmektir.

*Julian Baggini, Britanyalı filozof

** Makalenin aslı The Guardian gazetesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)

Ekleme Tarihi: 21 Şub 2018 09:00