Dünya Güncelleme Tarihi: 1 Eki 2017 14:23

Gizemli İran'ın modern kadınları

Türklerin tarih boyunca iç içe olduğu en önemli ve büyük medeniyetlerden biri İran. Tarih boyu aynı coğrafyada aynı kaderi yaşasak da İran hep gizemli ve merak edilen bir yanı vardı o da toplumsal hayatı. Seher Önalan İran izlenimlerini "Hangi İran Kadınları" başlığıyla Dosyahaber için yazdı.

Gizemli İran'ın modern kadınları

HANGİ İRAN KADINLARI 

SEHER ÖNALAN HABERİ

İran, Türklerin tarih boyunca içiçe olduğu en önemli ve büyük medeniyetlerden biri... Elbette ben işin bu yönünü anlatmayacağım, bu mesele üzerine tarihçiler konuşsun. İran’ı daha çok bir gazeteci olarak siyasi gelişmeler ve okuduğum yazılardan biliyordum. Bir de görüntüler eşliğinde, muhabirlerin yüzündeki hayret ifadesi ve hararetli ses tonuyla ülkeyi ve özellikle ‘kadınlarını’ anlatan haberlerden tanıyordum. İran kültürünü daha iyi tanıma miladım ise Farsça’yı öğrenmeye başlamama denk düşüyor.

‘İran’ denilince Türk insanın aklına (kültür, ilgi alanları ve cinsiyetine göre) elbette müzik, şiir, medeniyet, din ve gizem geliyor. Tabii hali hazırda pek çoğumuzun İran algısı; ezilen, hakir görülen, yok sayılan, deyim yerindeyse kafasını camdan dahi çıkaramayan kadınların yaşadığı mistik ülkeden ibaret... 

Pek çok Türk ise İranlıları Araplar ile karıştırır. Bunun nedeni, 1979’daki devrimle ülkenin şerri hükümler esas alınarak yönetilmeye başlanmasından kaynaklanıyor. Kadınların devrimden sonra şerri hükümlere uygun olarak başını kapatmak zorunda olması ise herkes tarafından bilinir.

O nedenle ‘İran, din ve gizem’ denildiği zaman dolayısıyla ilk akla gelen şüphesiz ‘kadın’ oluyor. İranlı kadınların güzelliği kadar, yaşam tarzı, toplumdaki yeri her zaman konuşulur.

İş öyle bir boyutta ki, artık bu ülke kadınlarını şehir efsanelerinden tanır olduk. Elbette bunun ana kaynağı batı medyası. Bizim sözüm ona ‘çok bilmiş’ blog yazarlarının hakını da teslim etmeliyim.

NASIL GİYMEK GEREKİR?

Kısacası hepimizin bir 'İran'ı var! Geçtiğimiz günlerde dil eğitimi için gittiğim ve bir süre kaldığım İran’da bunu gözlemleme, araştırma, kadınlarla konuşma olanağı buldum. Tahran’a giderken "İran’da kadın olmak acaba nasıl" sorusu zihnimin bir köşesinde hep vardı. Hep anlatılagelen hikâyelerdeki gibi, herhangi bir kısıtlama, uyarı, sokakta kötü muameleye maruz kalacak mıydım?

Her kadın gibi ben de uçağım Tahran İmam Humeyni Havaalanı’na iner inmez çantamdaki şalımla başımı kapattım. Orada bulunduğum süre içerisinde de pantolon üzeri gömlek, vazgeçilmezimdi. Hatta yanımda diz altı gömlek elbise götürdüğüme “pişman oldum” desem abartmamış olurum.

Çünkü pantolon ya da tayt üzerine o kadar uzun kıyafetin gereksiz olduğunu, İranlı kadınları görünce anladım. Çünkü İranlı kadınlar siyah tayt üzerine uzun kimonolar, dize kadar gömlekler ya da pantolon üzerine gömlek giyiyor.

Uzun elbise, pardösü giyen kadın ise hiç görmedim. Tahran başta olmak üzere pek çok şehirde kadınların büyük oranı böyle giyiniyor ve başların sadece yarısı bir şalla kapatılıyor.

Çok dindar kadınlar ise saçını göstermeyecek şekilde, (eskiden Anadolu kadını gibi) başını eşarpla bağlayıp, ‘çador’ denilen siyah, kimi zaman yerlere kadar olan örtüyü üzerine alıyor. Ama bu kadınlar dahi uzun elbise tercih etmiyor, yine üzerlerinde koyu renk, dize kadar pek nadir inen bir buluz ve pantolon giyiyorlar.

 KIZ ÇOCUKLARI EĞİTİMLİ

Kadınların büyük çoğunluğu o kadar şık, zevkli ve modern giyiniyor ki, zihinlere zerk edilmiş ‘ezilen İranlı kadın’ imajı bir anda yok oluyor. Kadınların neredeyse tamamı bakımlı.

Her üç kadından birisinin mutlaka burun estetiği var. Kaşlar yapılmış, saçlar mutlaka boyalı, dudaklarına dolgu yaptıran kadın sayısı da oldukça fazla. Ancak tüm bu işlemlerin kadında "bulunma" durumu, elbette dünyanın her yerindeki gibi maddi imkanlarla doğru orantılı.

Elbette kadınların toplumdaki yerini ve kültürünü kılık- kıyafet ve makyaj belirleyemez. Kadının gelişmişliğini okullaşma ve iş yaşantısındaki oranı ile hukukda kadına yönelik koruyucu yasalar belirler. İşte tam da burada İran zannedilenin aksi yönde bir grafik çiziyor.

Yaklaşık 80 milyon İran nüfusunun yüzde 51’i kadın. Ülkede öğrencilerin yüzde 57’sini kız çocukları oluşturuyor. Bu oran üniversitede yüzde 60'a. Yüksek öğrenimdeki kadın öğretim üye sayısı ise 18 bin 481. Yine 290 sandalyeli parlamentoda 17 kadın milletvekili bulunuyor.

 DİREKSİYON KADINLARIN

 Tahran başta olmak üzere trafikte gördüğünüz araçların yarısını kadın sürücüler kullanıyor. Bu, kadınların da kendi isteğiyle 'kadın taksi şoförleri' sektörünü doğurmuş.

Tahran’da yeşil renkteki taksiler, kadınlara ait. Bu araçların sürücüleri kadın, tabii ki müşterileri de. Kentte 2 bin taksi sürücüsü kadın var. Kadınlar telefonlarına indirdikleri uygulamalar sayesinde ‘yeşil taksilere’ kolaylıkla ulaşıyor.

Söz konusu taksileri zannedildiği gibi sadece ‘çok dindar’ kadınlar kullanmıyor. Bu noktada akla “Kadınlar taciz ve tecavüzden korktuğu için mi bu taksilere biniyor?” sorusu geliyor.

Ancak zaten İran’da kadına tacizde bulunmak için kaba tabirle erkeklerin adeta ‘yürek yemesi’ gerekir. Hele hele bir kadını zorla kaçırmak, alıkoymak, onu aşağılamak Türkiye’deki, Arap ülkelerindeki ya da Avrupa’daki kadar kolay değil.

Hatta, tanıdığı ya da tanımadığı kadına toplum içinde hakaret etmek, tokatlamak, dövmek ‘uç örnek’ olarak nitelendiriliyor. “Bu tür vakalar var mı, hiç duydunuz mu?” dediğinizde ise İranlı kadınlar yüzünüze, “Ne saçmalıyor” dercesine bakıyor.

 TACİZE KIRBAÇ!

 İran İslâm Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 619'ncu maddesi kadınları, erkeklerin cinsel, sözlü ve fiziksel saldırısından tam anlamıyla koruyor. “Tam anlamıyla” diyorum, çünkü bu maddelerin işlevselliği var.

Erkekler, Türkiye’deki gibi kadını sokak ortasında değil öldürmek, tartaklayıp aşağılayamıyor bile. Şöyle ki: Diyelim bir kadın tek başına bir yerde oturuyor, ya da yürüyor. Bir erkeğin sözlü tacizine uğradı ya da bir erkek uzaktan da olsa hareketleriyle onu rahatsız ediyor. Kadın hemen  '110' numaralı hattı arıyor.

En yakın karakoldan polis kısa sürede geliyor ve erkek alınarak, kadınla birlikte karakola gidiliyor. Kadın karakolda davacı olursa, erkek 2 ayla 6 ay arasıda hapis cezasına çarptırılır.

Eğer erkek, kadına sözlü tacizde bulunur ve dokunursa, cezaya 74 kırbaç ekleniyor. Erkek bir kadına küfür ederse, onun onuruna dokunacak, kişiliğini rencide edecek şekilde hakaret ederse vay haline! Hakim 80 kırbaç ceza verebiliyor.

Gelelim kadın kaçırma, cinsel taciz ve tecavüz suçlarının cezalarına...  Yazıyı okuyan Türk kadınlarının yüzündeki ifadenin birazdan daha da mutlu bir hal alacağına çok ama çok eminim... Kadın kaçırmak yasak. Yasak; çünkü cezası duruma göre 5 ila 15 yıl arasında değişiyor.

Kaçırma eylemini gerçekleştiren erkek, eğer kadına kanunlara ve şeriata aykırı olarak tacizde bulunursa (tacizden kasıt tecavüz değil) hapis cezası daha da artıyor. Eğer ek olarak şiddet uygulanırsa ceza daha da katlanıyor.

Tecavüz vakası ise ülkede hiç yok denilebilir; çünkü cezası ne olursa olsun idam. Kadının isteği dışında onunla birliktelik, erkek için tek kelimeyle “ölüm” demek. Yasalar tabiri caizse ‘dibine kadar’ uygulanıyor.

Bu nedenle İranlı kadının sokakta ve işteki kendine o çok güvenli tavrı da işte bundan kaynaklanıyor. Mesela kadınlar Tebriz'de eski adı Şah Gölü olan mesire ve park alanında, sıcak yaz günleri erkekler gibi ya da aileler gibi çadırını alıp kalabiliyor. Çünkü taciz edilme korkusu asla yaşamıyorlar.

Gelelim aile içi şiddete.... 2016 verilerine göre Tahran'da kadınların yüzde 9'u evde şiddet görmüş. Ülke genelinde bu rakam ise yüzde 22. Fakat kadına aile içinde şiddet uygulamanın da cezası, yine hakaretle eş değer.

Kadın istediği an eşinden boşanabiliyor. Hatta, ülkemizde de bilinen ve artık uygulanmayan ‘mihir senedi’, İran'da hala var. Dinen de uygun olan bu uygulama, kadının elini erkeğe karşı güçlendiriyor.

Sadece boşanma aşamasında değil, kadının istediği anda erkek vaadettiği mihiri kadına ödemek zoruda. İran'da 2 bin 165 erkek mihir ödemediği için karısının açtığı dava nedeniyle cezaevinde. Erkek bu parayı ödeyene kadar cezaevinde kalıyor. 

 MUTA NİKÂHI DA NE?

Hal böyle olunca, bizde bir şehir efsanesi olarak anlatılan ‘Muta’ nikahının yeri olmadığını, hatta pek çok kişi tarafından bilinmediğine şahit oldum. Şöyle ki; ‘muta’ nikahı sadece aşırı dindarlarca uygulanıyor. Karşılığında kadına mihir yapılıyor.

Ayrıca kadının bu kısa süreli ilişkiden hamile kalması, ona herhangi bir hastalığın bulaşması durumunda, erkek sorumluluğu alıyor. Muta nikahlı bir birliktelikten doğan çocuk, babanın diğer çocukları gibi tüm hukuki haklara sahip.

Bunun yanı sıra İran toplumunda da dünyanın her yerindeki gibi nikahsız birliktelikler de var. Karşılıklı rıza olduğu; kadın maddi, manevi ve fiziksel zarar görmediği sürece buna toplum da, devlet de karışmıyor. 

BİSİKLETE BİNMEK SERBEST

İranlı kadınların bisiklete binmesinin yasak olduğu ve sadece kadınlara ait parkta binebileceğine dair haber ve söylentilere herkes tanık olmuşur. Tebriz'de bunun da bir efsane olduğunu gördüm.

Çünkü kadınlar kapalı olmak koşuluyla sadece kendilerine özel parklarda değil; her yerde özgürce bisiklete biniyor. Kadınlar sokakta olduğu kadar evde de son derece baskın.

Erkekler ev işlerinde ve çocuk bakımında eşlerine yardım ediyor. Bu son derece sıradan ve alışıldık bir durum. Bunu görünce de şaşırdım. Çünkü Türk toplumunda böyle bir şeyi görmeniz çok nadir...

Sıradan ev kadınından ödüllü mimara; doktordan iş kadınına, siyasetçisine ve şehir meclisi üyelerine kadar İran'da kadın, toplumun her kesiminde erkeklerle iç içe yaşıyor ve çalışıyor.

Zannedilenin aksine kendilerine oldukça güvenir halleri de dikkatlerden kaçmıyor. İran'ın kadim kültüründe bulunan, kadının toplumdaki güçlü yeri ve etkisi, devrim sonrasına da yansımış... 


 

Ekleme Tarihi: 1 Eki 2017 14:23